13 Şubat 2021 Cumartesi

Öteki Mektuplarım I

Kötü saydığım bir gündeyim yine. Biliyorsun ki böyle günlerde algım kapalı, gördüklerim sınırlı oluyor. Yaşam bir hayal gibi, gerçeklik çok da gerçekçi değil burada.

Çoğu anımda yaşamak acıdan başka bir şey değil. Büyük yorgunluklar kazanıyorum fakat uyku bile beni dinlendirmiyor. Bazı geceler yalnız kaldığımda içimdeki müziği ve sakinliği duyabiliyorum. Çoğu zaman ise yalnızlığımda içimdeki büyük kavgaları ve gürültüleri duyuyorum yalnızca. Bu yüzden hayatımın çoğu kendimden kaçmaya çalışmakla geçti, ne hazin...

Günden güne görebildiğim, duyabildiğim, dokunabildiğim her şeyin azaldığını farkettim. Artık çok şey bilmiyorum ve bildiklerimden emin değilim. Unuttuklarım arasında milyoncası var. Bir fırsat verilseydi her şeyi bilebilmeyi seçerdim hep. Fakat bu hayalim bile şu durumda çok anlamsız. Herhangi bir isteğim ya da hayalim yok. Gökyüzünü izlemek yeterli şimdilik. 

Bulunduğum yerden hoşlanmıyorum. Biliyorsun ki bu işi yapmayı hiçbir zaman istemedim. Yine de para kazanıyorum ve zamanın hep daha hızlı geçmesini diliyorum gün içinde. Hayattan bir beklentim yok. Maddi ya da manevi hiçbir şey beni cezbetmiyor. Kadınlardan bahsetmek bile istemiyorum. İnsanlarla sohbet edebilmek kafi.

Eskiden yeni bir güne uyandığımı düşünürdüm hep. Sabah uyandığımda düne devam ettiğimi hissediyorum artık.

Sen her zamanki sensin ve ben nerede olduğumu dahi pek kestiremiyorum. Çünkü ışık olsa da göz kapandığında bir şey göremez.

Sevgilerimle. 

Onur Arpaçukuru

12 Şubat 2021 Cuma

Kısa Kesit I

Gri Bey, iki parmağı arasında tüten sigarası,  elinde çayı ile bacak bacak üzerinde atmış; sanki köy kahvesinde yoldan geçenleri izliyormuşçasına duvarda asılı duran anahtar takımını izliyordu sakince. Aklında her zaman Adapazarı'ndaki köyü vardı böyle anlarda ve yine konuya tam ortasından yıldırım gibi girdi.

 -Bu yaz bana gel. Çık yaylaya bir bak. Motor kullanabiliyor musun sen?

-Evet otomatik kullanırım. Dört tekerli mi iki mi?

-Bende ATV de var. İki tekerlinin birini köye gönderdim. Her şey var bende. Ev kocaman. Baban gördü. Peh!

Kahramanımız kollarını birleştirmiş, sandalyesini ileri geri sallarken her cümleyi dikkatle dinliyordu. Ufak bir gülümsemeyle:

-Bu yaz bir hafta Ada'dayım o zaman.

Baş kahramanımızın -ne kahraman ama!- ne düşündüğünü bilmemiz mümkün değildi. Zaten bir kişinin baş kahraman olması zihnini okumamıza olanak vermez.

-Gel anasını satayım. Yemyeşil dağlar, Eskişehir'e uzanıyor. 20 metre rampa var, ama uçurum değil hafif rampa. Çıkarken sarmaşıklar var üstünde, dar geçitten geçiyorsun bir çıkıyorsun yaylaya anasını satayım peh. Ihlamurlar, kestaneler... Gürgen ağaçları var adam saramaz, kocaman. Gökyüzünü kaplarlar.

Gri bey iştahla yaylasını anlatmaya devam ediyordu. Gözündeki parıltıya dikkat kesilseniz sanki tepesinde dumanlar tüten, koca yeşil dağları görecekmişsiniz gibi heyecanlıydı. Tam o sırada duvarda asılı duran anahtar takımının ve bu dükkandaki geriye kalan her şeyin sahibi, beyaz saçlı, orta boylu bay Kırmızı elleri cebinde sakince içeriye girdi:

-Burası değirmen gibi, para gökten yağar un olur dağılır gider.

O sırada çay dolduran ve önceki günün maç özetlerini dinleyen Bay Sarı bir göz kısık, ağız kenarında sigarasının izin verdiği ölçüde mırıldandı:

-Çay iç abi.