Değerli günlük,
Egeye taşınmamın beşinci ayındayım. İzmirde liderlik vasfı olmadığını her zaman söylemişimdir. Fakat Dikili İzmirden bağımsız çok hoş, sakin ve doğal bir yer. Burada yaşamaktan, uyanmaktan, yürümekten ve denizi izlemekten aldığım keyfi tabir edemem. Hala bunun gerçek olduğuna inanmış değilim. Sabah güneşin evrelerini izlemek için istemsizce sık sık uyanıyorum. Düşündüğüm gibi akşam iş çıkışında şortumu giyip 18:00 sularında denize giriyorum. Gurme markette bile bulunamayan doğal bir domatesi semt pazarından alıp, akşam terasımda yemek pişiriyorum. Ehliyetimi gelişimin 2. haftasında kaptırdığımı da not düşeyim. Burada yaşamak genel olarak harika, eksik olan tek şey sevdiklerimizin her an yanımızda olamamaları.
Fakat iş istediğimiz gibi gitmedi. Şirket açısından bunun böyle olacağını biliyordum ve gereken uyarılarımı yapmıştım. Dinlenmediğim her konuda ibretlik durumlarla karşılaşıp, hiçbirinden de hala herhangi bir ders alınmadı. Şartlar iyiye gideceğine, gözlerime baka baka kötüleştirildi ve buna teselli olarak "biz bir aileyiz"(siamo una famiglia) korosu söylendi. Biz de çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten. Büyük ihtimalle buradaki işime kısa sürede son verip kendime yeni bir macera atayacağım.
Duygusal bir balığım fakat Dostoyevski kadar da bir realist. Her şey beklediğimiz gibi gitmeyebilir, buna yalnızca ahmaklar üzülür. Gerçekçi bir kişi yaşamın dinamiklerini selamlayıp yoluna devam etmek zorundadır. Kim bilir, belki bir yıl içinde Toskanaya yerleşip kendi karavan bayimizin kapısını açarız sabahları.
Işığı biz seçemiyoruz, ışık bizi seçiyor ve aydınlatıyor. Karanlık ise seçim değil mecburiyet. Yine de bu ışığın önüne yürümeyeceğimiz anlamına gelmez.
Biraz alkolden bahsetmemiz gerekir. Rakı ile balık ya da viski ile çikolata klişelerini bir kenara bırakabilirsek, medeniyetimiz o gün ileriye doğru uzun bir sıçrayış gerçekleştirecek. Balık şalgam ya da ayran ile çok daha güzel gider. Hiçbir alkolün yanına da çikolata ya da künefe gibi şekerli bir şeyi yakıştırmam. İnsan hangi tatları seviyorsa onları birleştirebilir beraber tüketebilir. Ben alkol ile en çok ayran içmeyi severim ve en iyi mezenin her zaman ekmek olduğunu düşünürüm. Güzel ekşi maya bir ekmekten daha iyi bir besin yoktur dünyada. Tabi bizim fırınlarımızın bayatlayınca süngere dönen beyaz ekmeklerinden bahsetmiyorum. Viski ile neden ayran tüketilmesin? Harika bir eşleşme çünkü mideyi her zaman toplar. Sıvı bir haydaridir bir bakıma. Viski denince Chivas balonu, yok rakı denince ceylan gözünden damıtılmış sonra bronz fıçının yanından geçmiş bilmem ne hikayeleri. Tekelci ve günlük kiralık ev bireylerinin tercihidir Chivas ve tüm İskoç viskilerinin tadı çok benzerdir eğer alman kurdu kadar tat olma dokunuz yoksa. İrlanda viskilerini tercih ederim. Git kendine bir Red Label ya da Jameson al sevgili günlük. Meşe fıçıda ben de bekleyebilirim, yine de tadım çok güzel bir noktaya gelmeyecektir.
Alkol içmek en büyük üç hobimden biridir. Fakat alkolü bir enstrüman olarak kullanmazsak alkol bizi flüt gibi çalmaya başlar. Alkol içmeyi bilmeyen arkadaşlarımız, ne yazık ki çevrelerine karşı hayatı zindan etmeye yemin etmişçesine taarruz içindeler. Bu son birkaç ayıma oldukça yorgunluk kattı. Fil görünümlü fareler artık bardağı taşırdı.
Geçmiş İtalya tatilimizden bahsetmem gerekirse tek kelime ile harika. Yaklaşık 1200 km Toskana köylerinde yolculuk ettik ve Ortaçağ hayranlığıma yeniden serum yeniledi. Doğa olarak bizim Egemizden hiçbir farkı yok fakat bu topraklara öylesine saygı besleyip iyi bakıyorlar ki biz bu saygısızlığımızla yaşamayı bile haketmiyoruz. Ulusal bir mimarimiz bile yok. Tek bir sembolümüz var o da camilerimiz. Camilerimizin hepsi de 537 yılında yapılan bir Bizans Katedralinin kopyaları; Ayasofya. İtalyada iyi malzeme iyi bir yemek sonucunu doğuruyor ve iyi malzeme bizim ülke olarak unuttuğumuz bir şey. Yediğimiz tavuktan domatese, etten hamura her şeyimiz sonuncu sınıf kalitede. Oysaki çok iyi bir mutfağımız var. Yine gideceğim ve sonrasında yine gideceğim.
Burada günlerimin eskiye nazaran çok daha sakin ve doğal geçtiğini düşünüyorum. Biraz daha susup kendimi dinlesem Onorius olarak filozoflaşmaktan da çekiniyorum. Bir insan yalnızken ne düşünüyorsa o saf kendisidir diyebilirim. İnsan hayatın tüm unsurları etrafını sardığında farklı ve suni düşüncelere sahip olabilir. Yaşamın kargaşa ve koşturmasında biz gerçek biz miyiz, bilmiyorum. Benim ilgi alanlarım toplumun ilgi alanlarıyla aynıysa "işte ne denli entelektüel biri" deniyor. Kimsenin bir farklılaşmaya, özgünleşmeye tahammülü yok. İnsanların çoğu sıcak havada denizi görmeye geliyorlar. Oysa deniz güneşe bağımlı değildir. Bulutlar altında da güzel bir deniz görülebilir.
Çok üzgünüm çünkü şu an göbeğim, "işte orada, yakalayın" dedirtecek kadar gerçek. Ondan çok daha mutluyum, çünkü yoluna sevgiler, aşklar tükettiğim biri var.
Unuttum bazı yazacaklarımı, halbuki geçen hafta düşünmüştüm. Bu haftasonu Midilli'ye gidebilirim. Şimdilik hoşçakal sayın günlük.
Büyük Honorius'tan sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder